16 Temmuz 2013 Salı

MOZAİK DÜNYASI

                                                                MOZAİK DÜNYASI

Küçük ,birbirinden farklı üç boyultlu parçaları bir yüzey üzerinde yanyana getirerek resim oluşturma tekniğine ve ortaya çıkan esere mozaik denir.
İlk olarak Sümerliler tarafından evlerinin duvarlarına batırdıkları çömlek parçalrıyla oluşturulan bu teknik,günümüzde iki biçimde uygulanmaktadır.
Genelde çimentodan oluşan zemin  malzeme üzerine parçacıkları batırmak
Tutkalla yapıştırılmış parçaların arasına sıva dökmek
Parçacık olarak ise seramikten metale, ahşaptan cama kadar çok çeşitte, şekilde ve büyüklükte malzeme bir arada kullanılabilmektedir.
Mozaik denince akla Roma İmparatorluğu  zamanında tasarlanan eserler gelir. Daha çok şehir kaldırımlarında, meydanlarda, ev avlularında kullanılan, seramikten yapılmış bu mozaiklerin parçaları birkaç milimetre kadar küçük olabilmektedir.Gaziantep  Arkeoloji Müzesinde bulunan ve Zeugma antik şehrindeki villalardan çıkarılan mozaikler bu dönem eserlerinin en güzel örnekleri arasındadır. Hatay'ın Antakya ilçesi de Roma dönemine ait seçkin bir mozaik koleksiyonu barındırır.

Duvar ve tavan mozaikleri konusunda uzmanlaşan Bizanslılar ise parçacık olarak İtalya'da üretilen ve kalın, renkli camdan oluşan plakalar  kullanmakla ünlüdürler. Bu dönemde, camlar, ışığı daha iyi yönlendirebilmek için farklı açılarda, ve sıvasız olarak yerleştirildi. Bazı desenlerde, camların arkasına gümüş ya da altın yapraklar yapıştırıldı. Daha çok dini görüntüler betimleyen Roma mozaiklerinin aksine Bizanslılar aristokrasinin de mozaiklerini oluşturdular.
İslam  kültürü ise mozaik desenlerine getirdiği matematiksel zenginlikle ünlüdür. Yer yer cam küpler ve taşlar kullanılmış olsa da, İslami eserlerde, genelde, desen için özellikle üretilmiş, daha sonra, kenarları elde zimparalanarak boşluksuz yanyana oturacak şekle sokulmuş çini plakalar kullanılmıştır


Antoni Gaudi, Guell Parkındaki koltukları mozaikle kaplayarak tekniğe yeni bir uygulama kanalı açmıştır. Bu mozaikler, farklı amaçlarla oluşturulmuş seramik ürünlerin yeniden düzenlenmesiyle meydana geldikleri icin kolaj tekniginin ilk örneği olarak da gösterilebilir. Gaudi'nin uyguladığı seramik kaplama tekniğinin özgün adı "trencadis" tir ve Katalanca bir sözcüktür. Kullanılmayacağı, bir işe yaramayacağı varsayılan seramik ve cam parçalarıyla bir binanın giydirilmesidir. Aralarında Chagall ve Picasso'nun bulunduğu birçok modern sanatçı da eserlerini mozaik şeklinde ortaya koymuş, mozaik eserlerin konularına zenginlik katmışlardır. Günümüzde mozaikler mobilya dekorasyonundan yer kaplamalarına, bina kaplamalarından oda bölmelerine kadar birçok farklı yerde kullanılmaktadır. Konular soyut kavramlardan hiperrealist portrelere kadar çeşitlilik kazanmıştır.
Mozaiklerin farklı mimari tasarımlarda kullanılması eserlerin kalitesini arttıracaktır.
                                                            
                                                                


 

14 Temmuz 2013 Pazar

EL HAMRA SARAYI II

SEYAHAT
EL HAMRA SARAYI II





Girift bir yapıya sahip olan Elhamra Sarayı, birbiriyle bağlantılı sayısız odalar ve salonlar, bu mekânların arasında yer alan avlular, ferahlatıcı yeşil alanlar, fıskiyeli havuzlar, akar çeşmeler ve bahçelerden ibarettir. Ama tüm bu mekânlar belli bir ahenk içinde dizilmiş, rahatsız edici olmayan geçişlerle birbirine bağlanmış bir düzene sahiptir. Bu düzen, Yahya Kemal Beyatlı'nın İspanya'daki elçilik görevi sırasında (1929) kaleme aldığı satırlarda şöyle özetlenir: Elhamra'ya basit bir dış kapıdan giriliyor. Girerken hârikulâde bir mekân içine girileceğinin farkına bile varılmıyor. Girdikten sonra bir alemden başka bir aleme geçmiş, sanki bir rüyanın ortasına düşmüş gibi gözlerimi kapadım ve açtım, öylesine bir hayret içindeydim. Bu şaşkınlık daireden daireye geçtikçe arttı. Nazar değmemiş bir beyazlık içinde, sülüs bir yazı sarmaşığı gülümseyen bir güzellikle bütün duvarları sarmış; nakışın ve oymanın hudutsuz oyunları, tavanların derinliklerine kadar her tarafı örtmüş, ama her taraf yine de bembeyaz görünüyor.[vikipedi]
 
Saray içindeki tüm oda ve salonları çepeçevre dolaşan bir sözcük, dünyanın bu en nazenin, ortaçağın en ünlü, Endülüs'teki 780 yıllık İslam hakimiyetinin de en önemli sarayı sayılan Elhamra'nın sırrını adeta özetleyen Arapça bir cümledir. Tüm Elhamra’ ya damgasını vuran bu tılsımlı sözcük, " Allah'tan başka galip yoktur" anlamını taşır. Bu bakımdan Elhamra, Allah'ın tek galip olduğunu tüm dünyaya haykıran bir saraydır ve dünyanın hiçbir yerinde Allah adını bu kadar çok zikreden sütun, kemer, kubbe, tavan, kapı ve duvara sahip başka bir saray bulmak mümkün değildir.
Saray mevcut haliyle halen göz alıcı bir güzelliğe sahip olmasına rağmen, buranın çok uzun yıllar kendi kaderine terk edildiği, adeta dilencilerin ve evsiz barksız insanların barınak yeri haline geldiği bilinmektedir. Bu dönemde bakımsızlıktan dolayı bazı yerlerde duvar kabartma süsleri dökülmüş, hor kullanmadan dolayı kapı ve pencereler tahrip olmuştur. Öyle ki, bekçilik yapan bir ailenin korumasına teslim edilen sarayın bahçesine, ilgisizlikten dolayı gecekondu misali kaçak evler bile yapılmıştır. Sarayın Mexuar denen idari bölümü avlusunun bir zamanlar koyun ağılı olarak kullanıldığı, yine bu bölümün arka kısmında kapel haline çevrilen ibadethaneye geçiş için bir duvarın yıkılarak kapı haline dönüştürüldüğü bilinmektedir. Sarayın harem kısmındaki bir oda ise 1829 yılında Washington Irving'in ikametine tahsis edilmiş ve Amerikalı yazar bu odada Elhamra ile ilgili anılarını kaleme almıştır. Granada'nın 1492 yılında düşüşünden sonra V. Carlos sarayının yapımı için Elhamra'nın bir kısmının yıkıldığı bilinmektedir. Bu yıkılan bölümlerin neler olduğu, bu yıkımla sarayın neler kaybettiği ise hiçbir zaman öğrenilememiştir.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen Elhamra'nın ayakta kalmak için zamana karşı başarıyla direndiği söylenebilir. 19. yy sonunda başlayan restorasyon çalışmaları 20. yy.da, özellikle yabancı ziyaretçilerin artışı sonucu hız kazanmış, eksik yönleri olsa da, sarayın yavaş yavaş eski ihtişamına kavuşmasına sebep olmuştur.
Bu harika eseri hayran hayran gezdikten sonra eve dönüş  sancısı başlıyor.Büyük bir tarihi barındıran,bir çok kültüre ev sahipliği yapan Granada'yı unutmamak elde değil.Her gün uyandığınızda bir bardak kahve ile El Hamra sarayını  ve onu çevreleyen yem yeşil ormanı görmek,o  tılsımlı havayı solumak,farklı türden kuşların güzel seslerini dinlemek gün başlarken insana farklı bir huzur veriyordu.Tüm bunlar içinde  El Hamra saraıyının  geceleyin  aydınlatmalarla Granadanın adeta incisi gibi parlaması da ayrı bir güzellikti.
Görmeyenlerin bu harika şehri görmelerini çok isterim.Erasmus macerası  burada sona eriyor.Farklı bir formatta görüşmek dileğiyle....


1 Temmuz 2013 Pazartesi

EL HAMRA SARAYI

Albayzin sokaklarından yukarı doğru çıkıyoruz.El Hamra sarayının girişinden  geçip dünyanın 7 harikasını gösteren büyük boy resimleri geçtikten sonra bilet satış noktalarından biletimizi alıp gezimize başlıyoruz.
1232 yılında temellerini Muhammed bin Ahmer(Nasiriler devletini kuran)tarafından atılan saray islam mimarisinin en önemli eserlerinden birisidir.
Kuran-ı Kerimin izinde her şey olaganüstü bir titizlikle düşünülmüş.Perspektif ve gölge kavramlarını çok iyi kullanarak o yüzyılın mimarları harika bir iş çıkarmışlar.
Su ve yeşilin vermiş oldugu ahenk ve islami motifler gelen geçen herkesi etkiliyor.
Saraydaki çogu alanlar matematikdeki altın oran kullanarak büyük bir titizlikle hazırlanmış.
Bu harika sarayı gezmeye devam ediyoruz....